Bazıları taşıdığı kitapların hepsini okuduğuna
ihtimal vermeyip "metre hesabı kitap alıyor" diye güldüler
arkasından. Ama o okuyordu. Okuyordu. Okuduğunu zannediyordu...
Bir zırhla oturuyordu kitapların başına. Ne sunuyorsa
satırlar, olduğu gibi alıyor, yeterince biriktirdiğine kani olunca dostlarına sunuyordu.
Kitaplardaki satırlar onun kişiliğinde vitrine çıkıyordu. Herkes hayrandı ona (!). Ne
kadar kültürlü ne denli saygındı.
Hakikatte bir ayakkabı vitrini ayakkabılara dair ne
bili hakkında
o kadar malumat sahibiydi sadece konuşmak için okuyordu. En çok konuşulan konuları, en iyi bilen
olmak için okuyordu. Konular daima gündemde daima moda olanlardı. Değişmeyen tek
şey onun vitrininin pırıltısıydı.
İnsanları kendine hayran bırakabilmek için cehd
ettikçe hayattan kopuyordu. İnsanlar ya mükemmel ya da günahkârdılar ve onun
vitrinine daima günahkâr olanlar düşüyordu. Kitap kurdu, konuşurken insanların
ta gözlerinin içine bakıp onlardan hayat dileniyordu. Ama onlar adamı daima bir radyo, bir
kaset dinler gibi dinliyorlardı. Adamın sesi ne kendine ulaşıyordu ne onu
dinleyenlere.
Bir gün bir delikanlı çıktı adamın karşısına.
Herkesin uzun kartvizitlerle kimliğini koyduğu bir toplantıda "ne olduklarını ve ne olmak
istediklerini" söylüyorlardı. Sıra mahcup tavırlı bir delikanlıya geldi.
Ayıp olmasın diye, vereceği cevabı merak eden bir eda takındı yüzler. Delikanlı
pürüzsüz ve yumuşak bir sesle: "Dileğim iyi bir okuyucu olmak"
dedi. Hiç
düşünmeden upuzun kartvizitlerini okuyan adamlarla alay eder gibi: "iyi
bir okuyucu olmaktan başka bir statü tanımıyorum" dedi. Dediklerini anlayan
olmadı.
Dudak büküp delikanlının söylediklerine ağabeylik yapsın
diye kendisine, kitap kurdunu takdim ettiler yeniden bütün meth ü senaları
tüketerek…
Kitap kurdu tepeden bakıp delikanlıya, uzun uzun süzdü. Haddini bildirmek
gayesiyle delikanlıya okuduğu kitapların adını sordu. Aman Tanrım delikanlının
listesi ne kadar da kısaydı. Zavallı yavrucak iyi okumayı ne zannediyordu? İyi bir okuyucunun nasıl
olduğunu ispat etmek için çalışma odasına götürdü delikanlıyı. Duvarların kitaplardan
görünmediği odada delikanlının şaşırmasını, ürkmesini bekliyor okuyucu olunacağını mı
zannediyordu? Bu ne haddini bilmezlikti.
Delikanlı odanın tam ortasında durdu ve
bulunduğu noktadan hareket etmeksizin kitaplara baktı. Sonra kitap kurduna dönüp
"Hepsini okudunuz mu?" diye sordu. Çocuk işte adam neredeyse odanın
tavanından dışarı fırlayıp bulutlara değecek başıyla "okudum" dedi.
Delikanlı iflah olmaz bir cahildi adamın gözünde.
Israrla: "Ben hakiki mânada okumayı soruyorum", dedi. "Kitapları
açtığınız kadar, kendinizi de kitaplara açtınız mı?"
Adam genç diye küçümsediği delikanlının yüzüne gerçek
manada ilk defa baktı. Gözgöze geldiler. Adam delikanlının ta içini gördüğünü sanıp
hızla ona sırtını dönüp ilgisiz olmaya gayret gösteren bir halde camdan dışarıya
bakmaya başladı.
Delikanlı hiç istifini bozmadan konuşmasına devam
etti: "Kendinizi kitaplara açmadıysanız onlardan size bir ses gelmez.
Gönlünüzün kapısında kalır bütün sesler. O sese, kapalıysa yüreğiniz,
kendinizi aramaya çıkmamışsınızdır. Kendini aramayan insana satırlar ne
verebilir. Siz kendinizi aramaya çıkmadıysanız eğer, satırlarda ve satır aralarında "oluşunuzu"
yakalayamazsınız.
Satırlarda gözleriniz fikri bulup idrakinizle bunu
yakaladıktan sonra gönlünüzde endişe duymuyorsanız nasıl hakiki mânada okuyucu
olabilirsiniz?"
Adam, delikanlının söylediklerinden hiç etkilenmemiş
olduğunu ispat edebilmenin derdine düştü. "İyi bir okuyucu olmaktan kastettiğiniz bu
mu delikanlı?" dedi. Delikanlı kelimesini teatral bir tonda
söylemeye özen gösteriyordu. Nihayet bu cahil çocuğa (ama artık kendini
zorlasa da delikanlıyı cahil biri olarak göremiyordu) biraz haddini bildirmek
lâzım bu ne rahatlıktı. Üniversite kürsüsünde ders anlatır gibi ne diye ona uzun uzun iyi
bir okuyucunun vasıflarını anlatıyordu. O biliyor muydu iyi bir okuyucunun
özelliklerini onca kitaba göz nuru dökmüş adam... Bu genç adamın haberi
var mıydı bu memleketin en ünlü kitap kurduyla karşı karşıya olduğundan...
Delikanlı sanki adamın düşüncelerini okumuş gibi:
"iyi bir okuyucudan kastettiğim sadece kitapları okuyan değil" dedi. "Kâinattaki
yazıyı da" diye bir cümleye başlamışken birden kitap kurdunun
kulağının hiç de kendisinin sesine uygun olmadığını fark edip sustu...
Delikanlı odadan dışarı çıkarken, kitap kurdu gururla
kitaplarına baktı çok konuşmaya meraklı kendini bilmezi nasıl da bir cümle bile
sarf etmeksizin sadece "çok okumuşluğun" edasıyla susturuvermişti.
Delikanlı çokbilmiş insanların toplandığı o evi terk
ettikten sonra yolda düşünmeye başladı. Bir arayış içinde olmadan okuyanların
buldukları neydi?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder